Reddi Miras
Miras bırakanın ölümü halinde, miras bırakanın yasal veya atanmış mirasçıları ölen kişinin her türlü malvarlığı ile alacak ve borçlarıyla birlikte mirasın hak ve yükümlülüklerini reddetmesi halinde reddi miras ya da mirasın reddi söz konusudur.
Miras hukuku bakımından geçerli olan külli halefiyet gereğince yasal veya atanmış mirasçılar miras bırakanı ölümü halinde kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanacaktırlar. Yasal veya atanmış mirasçılar mirasçılık sıfatı kazandıklarındaysa miras bırakanın borçları bakımından yalnızca miras bırakanın terekesi ile sınırlı olarak değil şahsi malvarlıklarıyla da sorumlu hale gelecektirler.
Türk Medeni Kanunu m. 599 hükmü gereği miras bırakanın ölümüyle birlikte miras, mirasçılara kanunen ve derhal geçecektir. Bu nedenle mirasçıların herhangi bir açık iradelerinin bulunmasına gerek yoktur. Yani burada ölümle beraber miras bir bütün olarak ve kendiliğinden yasal veya atanmış mirasçılara geçecektir. Ancak miras bırakanın terekesinin sadece pozitif malvarlığı değil negatif malvarlığı da bütün olarak yasal veya atanmış mirasçılarına geçecektir. Böylelikle miras bırakanın tüm alacak ve borçları mirasçılarına geçmiş olacaktır. Burada belirtilmelidir ki mirasçılar, miras bırakanın tüm alacak ve borçlardan sadece miras bırakanın terekesiyle değil kendi şahsi malvarlıklarıyla da bir bütün olarak sorumlu olacaktırlar. Eğer miras bırakan borca batık bir halde içerisindeyse mirasçıların bu borçlardan sorumlu olmamaları adına reddi mirasa konusu gündeme gelecektir.
Reddi miras hakkının kullanılabilmesi bakımından yasal ya da atanmış mirasçı olmanın bir önemi yoktur. Yani hem yasal hem de atanmış mirasçılar reddi miras hakkına sahip olacaktırlar. Reddi mirasın yapılabilmesi için mirasın mirasçıya intikal etmiş olması gerekir. Miras bırakanın ölümüyle birlikte mirası, mirasçılara kendiliğinden geçer. Bundan sonra yasal veya atanmış mirasçısı mirası reddedebilecektir. Miras bırakanın ölümünden önce mirasçısının mirası ret hakkı bulunmamaktadır. Fakat miras bırakanca ölümünden önce mirastan feragat sözleşmesi yapılmışsa ya da mirasçı miras hakkının temlikini (temlik kavramı, miras payının elbirliği halinde bulunmasında mirasta elbirliği bozulmadan payını diğer mirasçı ya da mirasçılara bırakmasını ifade eden bir kavramdır.) gerçekleştirmişse burada miras bırakanın ölümünden önce yapılmış olan işlem geçerli olabilecektir.
Mirasçı ya da miraçılar iki şekilde reddi miras talebinde bulunabilecektir.
Mirasın Gerçek Reddi
TMK m. 609 hükmü ile düzenlenmiş bir durumdur ve bu hükme göre ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan mirasçılar mirası reddettiklerine dair beyanlarını yazılı veya sözlü olarak miras bırakanın son yerleşim yerinde bulunan sulh hukuk mahkemesinde bildirmesiyle mirası reddedebilecektirler. Mirasçının mirasın gerçek reddi hakkını kullanabilmesi için miras bırakanın ölmüş olması ve ayrıca mirasın mirasçıya intikalinin gerçekleşmiş olması gerekir. Burada yapılacak olan ret beyanı için herhangi bir şekil şartı söz konusu değildir. Mirasçının mirasın gerçek reddi hakkını kullanabilmesi için fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Zira ret beyanıyla birlikte miras bırakanın terekesindeki borçlardan kurtulurken aynı zamanda da mirasçılık hakkını da kaybetmiş olacaktır. Ret beyanı mirasçı tarafından özel yetki verilmiş temsilcisi tarafından da yapılabilir. Tam ehliyetsiz birisi bakımından bu durumda yasal temsilcisi de ret beyanında bulunabilecektir. Vesayet durumu söz konusuysa vasinin beyanının yanından sulh veya asliye hukuk mahkemelerinin izni de gerekecektir. Ret beyanının da kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Aksi bir durum varsa yani şarta bağlanmışlık söz konusuysa beyan geçersiz olacaktır. Bu nedenle de mirasçılık sıfatı ortadan kalkmayacaktır. Bunun istisnası TMK m. 614 hükmüyle düzenlenmiş olup burada mirası reddeden mirasçılar kendilerinden sonra gelen mirasçıların, mirasın resmi olarak tasfiyesinden önce mirası kabul veya redde davet edilmelerini talep edebilirler şeklinde düzenlenmektedir. Eğer mirasçılar 1 aylık süre içerisinde mirası kabul etmezse miras onlar tarafından da reddedilmiş sayılır. Böylelikle de miras iflas hükümlerine göre tasfiye edilecektir.
Reddi miras bakımından kanunda 3 aylık hak düşürücü bir süre öngörülmüştür. Miras bırakanın ölümünden sonra veya mirasçı kendisinin mirasçı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren başlayan 3 aylık süre içerisinde reddi miras talebinde bulunması gerekir. Ret talebiyse sulh hakiminin takdirinde olmadan tescil edilecek bir durumdur. Kanundaki diğer bir süre ise resmi defterin tutulduğu hallerde 1 aylık süredir. Defter inceleme süresi dolduktan sonra mirasçı ya da mirasçılar mirası reddettiğini, resmi tasfiye istediğini veya deftere göre ya da koşulsuz kabul ettiğini beyan etmelidirler. Mirasçı mirası reddettikten sonra kural olarak bundan dönmesi mümkün olmayacaktır. Sadece TBK m. 23 ve devam hükümleri çerçevesinde aldatma, yanılma, korkutma durumları söz konusuysa ret işlemi iptal edilebilir olacaktır. Eğer mirasçı yasal süresi içinde mirası reddetmemişse mirası kabul etmiş sayılacaktır.
Mirasın Hükmen Reddi
Miras bırakanın ölümü anında aczi açıkça belliyse ve bu resmen tespit edilmiş bir durumsa mirasın hükmen reddi kabul edilir. Hükmen reddedilmede şartların varlığı halinde herhangi bir irade beyanına gerek duyulmaksızın miras hükmen reddedilir. Bu durumda herhangi bir kabul veya ret süresi yoktur. Tespiti mahkemeden her zaman istenebilecektir. Ayrıca tereke alacaklarının açmış oldukları davalarda da her zaman ileri sürülebilecektir. Mirasın hükmen reddi durumunda miras bırakanın ölümü anında borçlarını ödemekten aciz olması hali söz konusuysa ve ödemeden aczinin açıkça belli olması gerekirken ya da borçlarını ödemeden aczinin resmen tespit edilmiş olması gerekir. Bu şartların varlığı halinde mirasçılar karine gereği mirası reddettikleri kabul edilecektir. Mirasçıların bu halde sulh hukuk mahkemesine ekstra bir beyanda bulunmalarına gerek kalmayacaktır. Burada tereke alacaklıları, mirasçılara karşı açtıkları davalarda hükmi reddi savunma olarak ileri sürebileceklerdir. Mirasçılar hükmi reddi bir itiraz mekanizması olarak da ileri sürebilecektirler. Burada yapılacak olan itiraz için icra mahkemesi yetkili olmayıp mirasçıların kendilerine karşı tereke borcundan kaynaklı açılacak takipler bakımından yetkili olan mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunun ilgili maddelerine göre belirlenmektedir. Bu bakımından tereke alacaklısının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yerindeki mahkeme yetkili mahkeme, görevli mahkeme olarak da asliye hukuk mahkemesi karşımıza çıkacaktır.
TMK m. 611 hükmü yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar yönünden farklı sonuçları doğurmaktadır. Buna göre; yasal mirasçılar bakımından reddi miras, mirasçılık sıfatını geçmişe etkili olarak sona erdirecektir. Dolayısıyla tereke, mirası reddetmiş olan mirasçı sanki miras bırakandan önce ölmüşçesine paylaştırılacaktır. Mirası reddedenin altsoyunun bulunması halinde de miras payı onlara geçmiş olur. Eğer altsoy bulunmuyorsa onunla aynı zümrede mirasçı olanlara miras payı geçecektir dolayısıyla onların kendi miras paylarında artış söz konusu olacaktır. Atanmış mirasçılar bakımından ise mirasın reddedilmesi durumunda aksine bir düzenleme yoksa reddedilen kısımdan sadece yasal mirasçılar yararlanacaktır.